Daha önce yayımladığım metnin, bizzat tarafımca Türkiye Türkçesi'ne çevrilmiş şeklidir.


Hocalı Faciası, okuyun ve bilin!

(Zorlamak=tecavüz etmek) (Yaşananlar Aygün Hasanoğlu'nun "Ermeni Sendromu" kitabından alınmıştır.)



Kadınlara karşı ermeni vahşilikleri 
"Dört yaşında kızıma sataştılar. Sonra biz kadınları Hankendi'nde(Bir şehir) ermeni ordusu olan yere götürdüler, çırıp çıplak soyundurdular. Hepimizi zorladılar, sonra yere atıp sürüklediler..." 20 Yaşında bir kızın söylediklerinden : Bizi Pircamal, Tövle köylerinde sakladılar. Annemin-babamın gözleri önünde beni, 15 yaşında ortanca kız kardeşimi ve 9 yaşında küçük kız kardeşimi defalarca zorladılar. Sigara içip bedenimizde söndürdüler. Yaşlılar, gençler sırayla biz kadınları zorladılar. Saçlarımızdan tutup sürüklediler... Beni Askeran(Bir şehir) milis şubesine getirdiler, orada çocuklarımın gözleri önünde beni döverek defalarca zorladılar... Damarıma iğne vurdular, kendimde değildim. Beni sırayla zorladılar, sonra köpekle alakaya girmeye mecbur ettiler... Orada 13-14 yaşında kızlarımızı gözümüzün önünde zorladılar. Onları sesleri hâlâ kulağımdan gitmiyor... Esir olan kadınların küçük çocuklarını alıp, gözlerimizin önünde göğe fırlatıp tüfeğin süngüsüne geçirdiler... Hankendi'nde çocuk parkında 12-13 yaşlarında kızları zorladılar. Kızlardan birinin annesi dayanamayıp kendini kendirle boğup öldürdü. Bir kızı soyundurup dans ettirmiş, sonra zorlamıştılar. Ertesi gün o kız sabanı karnına sokarak intihar etti. 200'den fazla çocuk, karı-kocalarla birlikte Askeran şehrinin, milis idaresinin bodrumunda saklanırdım. Hepimizi tüfek dipçiği, tekme ve yumrukla dövdüler. Genç kızların, gelinlerin başlarını duvara vurarak şuursuz halde sürükleyip götürdüler... Odalardan birinde 4-5 yaşında bir kızcağız yatıyordu, onun gözlerinde savaşın bütün dehşetini, azabını gördüm. Onu zorlamıştılar... Hankendi'nde ermeni askerleri olan kışlada 8 kızı ve beni sıraya koyup zorladılar, sonra çıplak hâlde jop ile dövdüler. Sonra bizi Askeran milis şubesine götürdüler, yine dövüp zorlamaya başladılar... "Bu dehşetten sonra hâlâ kendime gelemiyorum. Hayat benim için o kadar iğrenç görünüyor ki, yaşamak istemiyorum!" Bunları diyen kızın güzel yüzünde çizik, darbe izleri açıkça görünüyordu. En dehşetlisi gözlerindeki ifadeydi, adam bu bakışlara dayanamıyordu... Bütün bunlardan sonra ermenileri bağışlamak olur mu? Ermenilerle dostluk, kardeşlik etmek, ilişki kurmak, samimi olmak, diplomatik anlaşmalar yapmak, bir yerde film çekip konser vermek, bir ortama oturup fotoğraf çekilmek olur mu?! Yakınlarımızın düğünlerinde kol kola oynamak, meydanlarda konserler, televizyonlarda şovlar düzenlemek, gülmek, şenlenmek olur mu?! Olmaz! Bir müddet gülmeyi yadırgalamıyız! Umarım, galip geldikten, intikamımızı aldıktan sonra tekrardan güleriz. Şimdi ise yalnızca intikam hakkında düşünmeliyiz! Düşman kanı ile alınacak intikama hazır olun! İntikama başlayın!


                                                                                                                                                                KARADAĞ

BATI TÜRKELİ HAKKINDA MALÛMATLANDIRMA (2. Bölüm - Yurtta meseleler)

Bizler, bu çağlarda yaşamamalıydık. Şuan fiilen çöktük, resmî çöküşün tarihini bekliyoruz.Veyahut, 100 yıl evvel 15liklerimiz vardı ya bizim, onlar biz olmalıydık. Belki de biz olacağız. Buna hazır olun. Evvelâ, yaklaşık 2 sene önce bdp adlı kürt partisi doğuda özerkliğini ilan etmişti. Ve tek kelime edilmedi. Hattâ bundan çoğu kişinin haberi bile olmadı. Size ittihat ve terakki'yi hatırlatayım. Terakkiperver partinin ana kapatılma sebebi, milliyetçi kesimin yanına islamcıların toplanmasıdır bilirsiniz. Şuanki Mhp'nin bundan ne farkı var? Bırakın Ckmp'nin ardıl partisi olmasını, sıfatını taşımasını bile hak etmiyor. Şuan yapılacak tek şey, milli bilinci insanlara aşılamaktır. Disiplin, töre ve ananelerimiz bunun başında gelir. Bunun için her Türkçü kendini en üst mevkiye taşımaya çalışmalı, bunu gaye edinmelidir. Atsız Beğ'in söylediği gibi, başta kişisel bir hedef gibi görünen bu ülkü, aslında bir milletin yabancı emperyalizminden kurtuluşunun tek çaresidir. Bunun için okul kitapları, müfredatları, öğretmenleri değiştirilecek, gevşek bir yönetim yerine, millî olan her şeye karşı bir yönetime geçilecektir. Bu demek değildir ki dünyaya karşı kapalı olalım, Hayır. Yalnız her şeyimizi kendimiz üretmeye çalışacağız. Batı'nın ilmini alacağız. Bunlar siyasî işlerdir. Siyasette nice tavizler verilir, bunlar büyük şeyler değilse göz ardı edilmeye mecburdur. Siyasî işler, kılıç kuşanıp fetih yapmaya benzemez. Şuan tank, top, tüfek, asker ile de bir şey yapılmıyor. Adam moskovadan fırlattığı bir füze ile ankarayı vurabiliyor. Bu yüzden eğitime yatırım bizim için en önemli olan şeydir. Ardından Türkçeleşme gelecektir. Unutmayın ki dil, bir milletin bel kemiğidir. Dili olmayan bir millet yaşayamaz. Herkesin bir sevdası olmuştur, bu sevda geçicidir, katlanılır. Ancak Millî mefkûreler böyle değildir. Bir Türk aşkın tutsağı olabilir, ancak yabancı bir milletin tutsağı olmağa dayanamaz. Türk'ün tek dayanamadığı şey de budur. Türkiye Cumhuriyeti en fazla 15-20 sene daha yaşayacaktır. Hele ki bu 2015 dönemi, ülke için bir dönüm noktası. Bakın gördüğünüz gibi "apo" lafı edildiğinde bile içimde bir tiksinçlik hissederken, şuanda ev hapsi tartışılıyor. Sene içinde göreceğiz ki bu konuya da alışmışız. Hattâ eceliyle geberdi denilip, direk olarak da çıkartılabilir. Bunu bilemeyeceğiz. apo itinin ölmesi, yüksek ihtimalle kürtlerin sokağa inmesi için fırsattır. Ve dahî kürtlerin harekâta geçme planı da böyledir. Düzmece bir plân ile apo öldü denilecek, ardından kürtler, bizleri suçlayarak sokağa inecekler. Sokağa inilmesi gerekiyorsa, biz de ineceğiz. Benim tek korkum dış milletlerdir. Onlar da boş durmayacak elbet. O gün, tüm Türk milliyetçileri birleşecek, ve tüm komünistler,kürtler,islamcı kürt kesim karşımıza gelecektir. Bu işin siyasî kısmının aşılması mânâsına gelir. Aynı Kurtuluş Savaşı'ndaki gibi, hatırlayınız. Ve bu söylediklerimi, ilerde iyi hatırlayınız... Size önerim, özünüze dönmek geç olmasın. Kan olarak safkan Türk olmanız, üstüne üstlük 5000 yıldır kanınızın farklı bir ırkla hiç karışmamış olması, sizi %100 Türk yapmaz. Türk olmak için kan gerekmekle beraber, milli bilinç de gereklidir. Çok geç olmadan... "Vatan, başın sağ olsun!" diye selâ verilmeden, bizler Hakkâri dağlarında selâm vermeliyiz...



"Bizler ulu bir çınarız, sizler sarmaşık!"

Tanrı, Türk'ü ve Türk Yurtları'nı korusun. 

/ Sedat Karadağ / 14.01.2015 / 22:25 /
BATI TÜRKELİ HAKKINDA MALÛMATLANDIRMA (kişisel görüşlerim)
 
        Eylül ayından beri süregelen çalışmalar var. Bunlardan birisi de Tunceli meselesi. Tunceli adının sözde "dersim" olarak değiştirilmesini savunuyorlar. Ve işin asıl ilginç ve bizi ilgilendiren noktası bu önergeyi CHP'nin sunması (Sunan millet vekilleri : Kamer Genç, Hüseyin Aygün, Sezgin Tanrıkulu) Teklif şuan üst komisyonda. Bunun bırakın buraya kadar gelmesi, teklifinin sunulmaya cesaret bile edilememesi gerekirdi. Bu otoritenin zayıfladığının, CHP'nin çoktan bir düzen partisi olduğunu gösteriyor. Gidin apoyu çıkartın, chpnin başına koyun. "Ulan bu atatürkün partisi yav apoda atatürkçüdür heralde xdxd" diyerek CHP'ye oy atacak kişiler olduğuna eminim. Ha işin kötü tarafı bu söylediğimin gerçek olacağı. Belki CHP'nin başına geçmez ama aponun çıkacağı kesin. Ya öldü diyecekler ya direk çıkartacaklar. Bunu şöyle açıklayabiliriz; yaklaşık 15-20 sene evveline kadar bayrak indirmeye çalışan biri tek kurşunla gebertilirken, şu anda herif koskoca karargâha girip, bayrağı indirip rahatça kayıplara karışabiliyor. Bu olay bir defa olan bir şey de değil. Aponun çıkarılmasının sadece "düşünülmesi" bile yasaktı eskiden. Bir şeyi çok dillendirmeyeceksiniz. Eğer dakika başı siz "apo asla çıkmayacaktır" derseniz eşeğin aklına karpuz kabuğunu sokarsınız. Bileniniz var mıdır bilmiyorum, ki bende yeni öğrendim. Herif tek bir emriyle Diyarbakır'da "Demokratik İslam Kongresi"ni toplamış Mayıs ayında. Burada da kürtleri övücü, konuşmalar yapılıyor. Adamlar kürt-islam diye bir ideoloji bile çıkarmış. Ve yine asıl bizi ilgilendiren kısmı katılımcılar arasında doğal olarak Türkiye bulunuyor. Yani "adam" Türkiye'de tek bir emriyle (bu emri de nereden, nasıl veriyorsa artık!) kongre topluyor. Bizler de sokakta 2 yürüyüş yapmak için adam bulamıyoruz. İzmir'den Kars'a (Buralarda bulunduğum için söylüyorum) terör var. İzmir/Menemen'de hatrı sayılır bir kürt nüfusu var. Biz Azerbaycan Türkleri dışında kalanların neredeyse hepsi kürt. Hatta kendimizi savunmak için silahlı bir dernek kurduk. Hele asarlıkta yaşıyorsanız kürtlerin dolmuşta kimlik sorduğunu, gece evinizi keleşle tarama ihtimalini bilirsinizdir. Adam iyi kürtte var diyor. Ulan kendi ırklarını bile bölmüşler iyi/kötü kürt diye. Herkesin elinden geleni yapması gerekiyor arkadaşlar. Takım/din/semt ayrılığı yapmak en büyük saçmalıklardan. Kız sevmeyin demiyorum, kahpe sevmeyin diyorum. Kendi soyunuzdan,fikirlerinizden olanlarla arkadaşlık kurun. Yoksa ihanete uğrarsınız. Gidin bir teşkilata katılın, fikriniz, yolunuz olsun. O yoldan da ölene dek vazgeçmeyin. Artık harekâta geçme zamanı. Silahlanın, bilek gücünüz olsun. Kısacası %100 Türk olun. Unutmayın ki Irkçılık birtakım şarlatan maskaraların ileri sürdüğü gibi kafatası ölçmek, kan tahlil etmek, yedi ata saymakla ilgili değildir. Irkçılık, kan ve ırka dayanmakla beraber Türklük şuurunda olmak, yabancı bir ırkın şuuruna sahip çıkmamak davasıdır. Gereksiz kişilerle konuşmayın. Bazı kişiler vardır, "lan babanı gibiyorlar" desen size "olsun beni mi gibiyorlar" diyecektir.

Tiyatro bitti, beklemeye lüzum görmüyorum.
2. MİLLİ UYANIŞIN VAKTİ GELDİ.
TANRI TÜRK'Ü VE TÜRK YURTLARINI KORUSUN!



1. Bölüme Ek

             Bu kısımda biraz son olaylardan bahsederek, Fransa'dan gireceğim. Bildiğiniz üzre yapılan eylemlerden sonra islam dinine karşı bir anti taraf oluşmaya başladı. Türkiyenin ileri gelenleri hemen çıkıp gerçek islam böyle değil muhabbeti yapmaya başlıyor ki alıştık bunlara. Ki haklılar da yanlış anlaşılmasın. Ancak haklı olmadıkları bir bölüm varki, İslam'ı müslümanlar kirletmiyor. araplar kirletiyor. Buna kürtler de dahil (Aleviliği sahipleniyorlar) Gördüğünüz gibi bugün kurulan örgütlerin tamamı kısmen kürtlerin olmak üzere tamamen araplarındır (islamî). Araplar da bizi gerçek müslüman olarak görmüyor, ki burda da haklılık payları vardır. Çoğu müslüman 5 vakit namazını kılmaz farz olmasına rağmen. (ben de dahilim amk) velhâsıl arapların yaptıkları islamın başına kalıyor çünkü islamın adına yaptıklarını söylüyorlar. Biz de oturup "gerçek islam bu değil" demek ile uğraşıyoruz. Burada yapılması gereken arapların eskisi gibi yine bozulduğunu kabûl etmekten başka bir şey değildir. Bunu andavallar anlasın diye söylüyorum. Yoksa biliyoruz ki Hz.Muhammed'in ölümünden hemen sonra “Re­sû­lul­lah ölmemiştir ve sağdır! Ona sadece, Hz. Mûsa’ya ârız olan saika gibi bir saika ârız olmuştur. Kim ‘Muhammed öldü’ derse, onu kılıcımla iki parça ederim!”(Hz.Ömer - 2. Halife) diyerek, islam ile çelişkili sözler söylemiştir. Hz.Muhammed'de bir insandı ve ölüm ona da gelecekti. Bunu kendisi söylemesine rağmen araplar onun öldüğünü uzun bir süre kabullenemedi. Araplar bu andan itibaren yine bozuk bir toplum olmaya başladı. Gelgelelim ülkemize, nazi hareketleri burada başlamışken, almanyada anti-islam ile beraber nazi hareketleri yeniden canlanıyor. Bu tabii ki bize karşıt bir görüş olacaktır. Aynı Atsız Beğ'in nazist veya faşist olmaması gibi. Çünkü döneminde 2 ideoloji de hem Türklüğe hem birbirlerine karşıydı zaten. Bu yüzden biri size fikrinizi sorduğunda kısaca "Türkçüyüm" deyip geçebilirsiniz. Ama her önüne gelen de Türkçü olamaz maalesef. Katman genişledikçe angutlar da artacaktır. Ve'lakin Kartalların arasında kalan kargalar elbet bir süre sonra kendini belli edecek ve aradan çekilecektir :) Milli bilinç Türkçülüğün ilk şartı diyebiliriz...


                                                                               1. Bölüm / Sedat KARADAĞ / 28.12.2014 / 01:13 /

                                                                            Ek bölüm   / Sedat KARADAĞ / 10.01.2015 / 00:51  /
Ezanın tarihçesini ve dini değerini kısaca anlattıktan sonra şu soruyu sormak istiyorum. Ezan ilk kez Cumhuriyet zamanında mı Türkçe okunmuştur? Cumhuriyetten önce Ezanın türkçeleştirilmesi düşünülmemiş midir? Türkçe Ezanı ilk kez Atatürk mü düşünmüştür? Şunu bilmeliyiz ki Cumhuriyet zamanında yapılan devrimlerin kökleri Osmanlıya dayanır. Hiçbir devrim bir kaç yılda bir anda ya da bir günde yapılmamıştır. Tüm devrimler 100 yıllık meselelerin bir sonucudur. Cumhuriyetin başarısı Osmanlı zamanında düşünülen tartışılan devrimleri hayata geçirme cesareti ve başarısı göstermesidir. Atatürk bu devrimleri gökten vahiy inmiş gibi gerçekleştirmedi. Kendisi de Osmanlı’nın son dönem kuşağının bir bireyiydi ve döneminin tartışmalarına herkes gibi kafa yordu düşündü. Cumhuriyet zamanında da bunları gerçekleştirdi. Atatürk devrimlerini konuşurken bunu unutmamalıyız. Yok efendim bir gecede cahil bırakıldık gibi palavralar artık çok güdük kalıyor. İnsanlar yavaş yavaş gerçekleri öğreniyor.

İlk Türkçe ezan tartışmaları 19. yüzyılda tanzimat sonrası yapılmıştır. Tanzimat döneminin Osmanlı aydını her konuda olduğu gibi ezan konusunda da kafa yormuş ve ezanın Türkçeleştirilmesi konusunu tartışmıştır. Bu tartışmanın önemli isimlerinden biri batılılaşma öncülerinden Ali Suavidir.

II. Abdülhamit tarafından Galatasaray Mektebi Sutanisi Müdür­lüğüne getirilen Ali Suavi bu dönemde Beyazıt ve Ayasofya camilerinin kürsülerinden halka halkın diliyle onların anlayacağı şekilde hutbeler okumuştur. Ali Suavi her zaman Türkçenin özgürleştirilmesini savunmuştur.yayımlamakta olduğu “Ulûm” gazetesinde (2 ve 3 ncü sayılarında) “Lisan ve hatt-ı Turkî” adlı etüdünde, Müslümanlara göre en mükemmel dil sayılan Arapçayı eleştirmiştir . Dil konusunda hutbelerin, namaz surelerinin Türkçeleştirilmesi gerektiğini hatta Türkçe namaz bile kılınabileceğini savunmuştur. Bu konuda İmamı Azam Ebu Hanife’nin her milletin kuranı kendi diline tercüme ederek ibadet edebileceği fetvasını delil olarak göstermiştir.

Bir şeriat devleti olduğu söylenen Osmanlı zamanında ezanın, hutbenin hatta namazın bile Türkçeleştirilmesi gerektiğini savunulmuş, tartışılmış, düşünülmüştür. Ezanın Türkçeleştirilmesi sadece düşüncede kalmamış uygulamaya da konulmuştur. Yanlış duymadınız. İlk Türkçe ezan Osmanlı zamanında okunmuştur. 1885 yılında İstanbul’u ziyaret eden Macar edebiyatçı İgnaz Kunoş 1926 yılında İstanbul Üniversitesinde verdiği konferansta ilk Türkçe ezanın Osmanlı zamanında okunduğunu şu şekilde ifade etmiştir:

“Gel Şehzadebaşı’ndakı sakin kahveler. Direklerarasındaki kıraathaneler… Biri söylerse öbürü dinler. Akşam da oldu ikindi, mumlar şamdanlara dikildi. Şerefeye çıkmış müezzinler, Kıble tarafına dönüp ellerini yüzlerine örtüp ince ince ezan okumaya başladılar: Yoktur tapacak, Çalabdır ancak.” ( Başgöz, İlhan (1998). “Türkçe ezan”, Türkiye’de Laikliğin Sosyal ve Kültürel Kökleri (Türkçe dilinde), 45, Bilanço Yayıncılık. ISBN 9789751028143)

Ali Suavi’den sonra Türkçe ezan tartışmaları II nci Meşrutiyetle ortaya çıkan “Türk­çülük” akımıyla da desteklendi. Devrin yazarları Türkçe’nin özleş­tirilmesinin gerekliliği ve önemini ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı. Bu yazarlardan birisi de Ziya Gökalptir. Halkın ezanı ve kuranı anlayamadığını ve dinin Türkçeleştirilmesini savunuyordu. Bu görüşüne ”dini Türkçülük” adı verdi. Vatan şiirinde ezanın Türkçeleşmesi gerektiğini şöyle dile getirmiştir:




“Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur.


Köylü anlar manasını namazdaki duanın



Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kuran okunur



Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda’nın



Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın.”



Türkçe ezan tartışmaları II. Meşrutiyetten sonra da devam etmiştir. İttihatçıların mollalığını yapan Mehmed Ubeydullah Efendi, Talat Paşa’dan Türkçe namaz kıldırmak için izin istemiş fakat Talat paşa halkın henüz buna hazır olmadığını söyleyip reddetmiştir. Yine de bu dönemde boş durulmamış kuran önce dergilerde daha sonra da kitap olarak Türkçe basılmıştır.


Ezanın ve dinin Türkçeleşmesini ve kuranın anlayarak okunmasını, önemli olanın kuranın manasını anlamak olduğunu savunanlardan biri de İstiklal marşının şairi Mehmet Akiftir. Yobaz kesimin zaman zaman istismar ettiği ve sözde Atatürk düşmanı gibi göstermeye çalıştığı Mehmet Akif gerçekte bir aydın Müslüman ve vatanseverdir. Mehmet Akif kuranın manasını anlamanın önemli olduğunu bir şiirinde şu şekilde ifade etmiştir:

"Çünkü biz bilmiyoruz dini.Evet, bilseydik,

Çare yok, gösteremezdik bu kadar sersemlik. 

“Böyle gördük dedemizden!” diye izmihlali 

Boylayan bir sürü milletlerin olsun hali, 

İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de! 

Yoksa, bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?

Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kuran’ın: 

Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mananın 

Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına; 

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. 

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin, 

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için. "

( Mehmet Akif Ersoy Safahat,s. 153)
 



Sonuç olarak kısaca söylemek gerekirse Ezan Hz. Muhammed zamanında Müslümanlara çağırmak için ihtiyaçtan ortaya çıkan bir metindir. Hiçbir ruhani ve ilahi özelliği yoktur. Bir ibadet değil sadece çağrıdır. Osmanlı zamanında da ezanın ve dinin Türkçeleşmesi tartışılmış, Ali Suavi gibi aydınlar camilerde Türkçe hutbe okumuş, 1885 yılında Şehzadebaşında Türkçe ezan okunmuş, Ziya Gökalp ve Mehmet Akif gibi aydınlar kuranın manasının önemine vurgu yapmış, Meşrutiyet sonrası Türkçe namaza bile teşebbüs edilmiş fakat halkın hazır olmdığı düşünülerek vazgeçilmiş fakat kuranın Türkçesi yayınlanmıştır.

Ezanın Türkçeleşmesi de diğer devrimler gibi Osmanlı zamanında tartışılmış, deneme yapılmış fakat başarılamamıştır. Cumhuriyetin farkı Osmanlı zamanında gerçekleştirilemeyen devrimleri gerçekleştirmiş olmasıdır. Atatürk düşmanları size söylüyorum. Cumhuriyet devrimleri için ‘’dinsizlik’’ Atatürk’e ‘’din düşmanı’’ demeden önce geçmişe, torunu olmakla övündüğünüz Osmanlıya bakın. Eğer sövecekseniz önce Osmanlıya sövün. Bu devrimler dinsizlik ise 600 yıl şeriatla yönetildiğini iddia ettiğiniz Osmanlı da mı dinsizdi yoksa evliya dediğiniz halife ünvanı taşıyan padişahlar mı din düşmanıydı?

KARADAĞ

1- "Mustafa Kemal Paşa iyi bir kumandan, ondan daha üstün olarak da dâhi bir siyaset adamıdır" (Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri)


2- "Ey Türk genci, erkeksen bir “Kül Tegin” kızsan bir “Umay” olmaya çalış . Ve “GAZİ"nin "Memleketi idare edenler gaflet ve hıyanet içinde olsalar bile yine vazifen Türklüğü kurtarmaktır" diyen büyük vasiyetini unutma!" (ATSIZ MECMUA 17- sf.76,77)

3- "Arkadaşlarımın içlerinden gelen hız kuvvetleniyordu. Tolunay'ın şu parçasını sanki karşılarındaki Gazi'ye hitap edermiş gibi söylüyorlardı:
Asırlar bize yaştır,
Kemal ülküye baştır,
Bize yol göster Kemal,
Anayurda ulaştır." (ÇANAKKALE’YE YÜRÜYÜŞ)

4- "Netekim Gazi, menfalarda kuvvetlenmiş ve nihayet mağlup bir ordunun içinden çıkmış bir muzaffer kumandan ve bir çelik iradedir." (ATSIZ MECMUA SAYI: 12-sf.19)

5- "Başta Sultan olmak üzere bu masum ve yorgun millet için en hatıra gelmez hainlikler hazırladılar. İstanbul, Adana, Edirne ve İzmir gibi Türkün en can alıcı mafsalları tüyler ürpertecek birer vahşetle alındı. Evvela Erzurum da, sonra Sivas ta Mustafa Kemal Paşa etrafında toplanan "Türk" savaş tarihlerinin göstermediği bir yararlıkla vurulan zincirleri kırdı; kendi varlığını dünyaya tanıttı. " (Bize Bir Gençlik Lazımdır)

6- "Ata söylüyor, biz de onunla beraber haykırıyoruz. Yeni bir Samsuna ayak bastık. Yeni bir Sakarya’dan geçerek yeni bir Dumlupınar’a ve oradan da yeni bir Lozan’a gidiyoruz. Gazinin kumandasında olarak çarpışacak olan bu ordunun muvaffakiyeti, Türk tarihinin son asırlarda cihana örnek yaptığı ikinci şaheser olacaktır.Sakarya, Dumlupınar yolu ile iktisadi kurtuluşa gidiyoruz. Sakarya, Dumlupınar ve Lozan'a gidiyoruz."(Milli İktisat)

7- "...Yeni tarihimize gelince, bunun yalniz Kurtulus Savasi devresini alarak hangi milli kahramanlari yetistirdigini düsünürsek verecegimiz hüküm hiç tereddütsüz su olacaktir. Kurtulus Savasi’nin iki milli kahramani, en karanlik günlerde bile bu isin basarilacagina inanan Kazim Karabekir ve Mustafa Kemal Pasa’lardir. Biri iyi silahli Ermeni ordusunu onun yarisi kadar bir kuvvetle bozguna ugratarak, öteki bir destan savasi olan Sakarya’yi ve imha savasinin en güzel örnegi Dumlupinar’i kazanarak bu payeyi almislardir. Bu savaslarin Türk ve cihan hayatindaki tesirleri hala devam etmektedir..." (Kim Millî Kahramandir?)

8- "Günümüzde milleti bahtiyar edecek bir siyaset tutumundan çok, tehlikelerden kaçınıp yalnız için de bulunulan günü düşünmek prensibi almış yürümüştür. Atatürk'ün çok hesaplı ve gerektiğinde çok atılgan siyasetine karşılık İsmet İnönü sadece hesaplı, hesabında da kendisini yanlışlara götürecek kadar ihtiyatlı siyaseti ile devleti yürütmeye çalışmıştır." (Milli Siyaset)

9- "Atatürk'ün büyük kumandan olduğunda kimsenin şüphesi yoktur. Ama Birinci Cihan Savaşı'nın sonunda Suriye'de yenildi.
Gazi Osman Paşa da büyük kumandandır. O da yenildi. Hem de tutsak düştü. Bunlarla Atatürk'ün ve Gazi Osman Paşa'nın büyük kumandan olmak vasfı gider mi? Gitmediğine en büyük senet, Moskof Çarı'nın Gazi Osman Paşa'ya kılıçla gezmek müsaadesini vermesi, İngilizlerin de Çanakkale Savaşı hakkındaki resmi tarihlerinin başında Atatürk'e yaptıkları ithaftır. (Milli Değerler ve Milli Ruh)

10- "Atatürk'ten sonra Türkiye'de huzur diye bir şey kalmadı." (Açık Yürekli Olmak)

11- "Yaşasın Millî Şef demesi makbul ol-ması için yetiyordu. Bulgaristan’a kaçarken öldürülen Sabahattin Ali, Atatürk ve İnönü'ye söven bir manzumesi dolayısıyla hapse mahkûm olduğu halde sonradan kendisine devlet kadrosunda iş verilmişti. Çünkü o, "Varlık" dergisinde, ulu Gazi’ye gönül verdiğinden bahseden bir tekerleme yazmış, zamanın Maarif Vekili Hikmet Bayur’ da bunu bir sadakat ispatı sayarak bir vatan hainine öğretmenlik gibi bir vazife vermekten çekinmemişti." (Türkler ve Devşirmeler)

12- "Mustafa Kemal Paşa, “Atatürk” adını soyadı olarak almıştır. Şunu da unutmamalı ki o Sakarya ve Dumlupınar meydan savaşlarını kazanmış bir kumandan, mahvoldu sanılan bir milleti kalkındıran devlet adamıydı. Tehlike anlarında ülkesini bırakıp gitmiş ve bu unvanı durup dururken almış değildi." (İran Türkleri)

13- " Arkasında olmasaydı şanlı bir mâzi
Bu milletten çıkar mıydı bir büyük Gâzi?" (Toprak-Mazi adlı şiirinden)

14- "Nitekim Gazi'nin kudretli şahsiyeti Türk milletine bir dilek birliği kurmamış olsaydı muhakkak ki Türkiye’de türlü türlü zümreler bulunacaktı."(Türk Irkı = Türk Milleti)

15- "Atatürk Dünyâ’daki gelmiş geçmiş en mükemmel erkâni harblerden biridir." (Türk Halkı Değil Türk Milletiyiz)

KARADAĞ
Bir kere şunu söyleyeyim ki ben devletin bana bahşedeceği soyadına muhtaç değilim, onu soysuzlar düşünsün. Devletin, yani o zamanki Halk Partisi’nin (CHP) kabul ettiği soyadı kanunu yanlıştır. Çünkü Türklerde soyadı isimden sonra değil, önce gelir. Dilin yapısı da böyledir. İlle de Avrupalılara benzeyeceğiz diye soyadını sona almak, şuur altına işlenmiş bir aşağılık duygusunun mahsulüdür. Biz Avrupalı falan değiliz. Buz gibi Asyalıyız ve hepsinden üstün olarak da Türk’üz… Anladın mı monşer? Avrupalı olmak meziyet olmadığı gibi, Asyalı olmak da kusur değildir. Unutma ki Arnavut Avrupalı fakat Japon Asyalıdır.
Bizde soyadı kanunun çıktığı zaman Anadolu Türklerinden yüzde doksan beşinin soyadı vardı ve bu soyadları çoğu defa “oğlu” ile bitiyordu. Çapanoğlu Ahmet, Kadıoğlu Mehmet, Göcenoğlu falan, Mızrakoğlu filan… Tarihimizde de bu tür soyadları bol bol vardı: Osmanoğlu Murat, Aydınoğlu Umur, Karamanoğlu İbrahim ve başkaları… Şimdi alışılmış ve dilin yapısına uygun düşmüş bu isimleri bırakıp da İbrahim Karamanoğlu, Murat Osmanoğlu demekte mana var mı idi? Yoktu amma oldu işte.
Bize gelince: Asıl soyadımız “Çiftçioğlu”dur. Kökümüz ise Gümüşhane vilayetinin Dorul Kazasının Midi köyüdür. Şimdi 8 evli bir köy olan Midi’de artık Çiftçioğlu hanedanından kimse kalmamıştır. Bir takımı Yozgat vilayetinin köylerine göçmüş, daha talihsiz olan bir bölümü, yani bizim ailemiz de İstanbul’a yerleşmiştir. Bize ırkçılık köydeki atalarımızdan kalmadır. Çünkü Çiftçioğullarının tarihi, oturdukları yerin yakınındaki Rum manastırının tahribi ile başlar.
Bu “Çiftçioğlu” soyadı tabii ki nüfus kağıtlarımızda yazılı değildi. Çünkü eskiden soyadları yazılmaz, dini vemezhebi yazılırdı. Soyadı kanunu çıktığı zaman ben ve babam ayrı ayrı yerlerde idik. Nejdet Sançar ise askerliğini yapıyordu. Soyadı kanununun metni gündelik gazetelerde çıkmamıştı. Sözde özetleri yayınlanmış ve bunlar da bermutad yanlış olmuştu. Mesela “oğlu” ile biten soyadları alınmıyacak diye yazılmıştı. Tarihi soyadları da alınmıyacaktı.
Ben yazılarıma eskiden beri “Atsız” imzasını attığım için soyadı olarak bunu seçtim. Son günü müracaat etmiştim. Memur:
- “Atsız’ı soyadı olarak alamazsınız” diye kestirip attı.
- “Neden?”
- “Tarihi isimdir!”
Bilgin bir memura çatmıştık. Ne yapmalıydım? Ondan daha bilgin olduğumu ispat etmeliydim. Ettim de:
- “Tarihi olan, “d” ile yazılan Adsız’dır. Benimki “t” ile yazılıyor!”
Benim bu bilgiçliğim karşısında memur habtoldu ve:
- “Ha!… O zaman olur” diye cevap verdi.
Kardeşim, soyadını mensup olduğu askeri birlik yolu ile tesçil ettirdi. Galiba o da son günlere almıştı. Aklına “Sançar” gelmiş.
Babam ise, yine gazetelerin tesirinde olarak “Çiftçioğlu” soyadını alamıyacağını düşünüp memura “Soyadım Çiftçi olacak” demiş. Memur listeye bakarak: “Bu isim alındı, başkasını bulun” diye cevap vermiş. Soyadı kanununa göre bir nüfus dairesinde aynı soyadı iki ayrı aile tarafından alınamıyacaktı. Babam o zaman altmışına pek yakın ve hayattan yorgun bir insandı. Memura şöyle demiş:
- “Rica ederim, başına veya sonuna “öz”, “er” veya “man” gibi birşey ekleyerek şu işi bugün bitiriverin.
Anlaşılan, halk partisi çağında bazı insaflı memurlar varmış. Babama:
- “Dilekçe yazın” şeklinde bir hikmet savurmıyarak “Hayhay” cevabını vermiş. Babamın soyadı da “Özçiftçi” olarak tesçil olunmuş.
Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferi, Sayfa 140-143

 


KARADAĞ
Anlayacağınızı düşündüğüm için çevirmek ile uğraşmadım.

Xocalı faciəsi, oxuyun və bilin olun!

Qadınlara qarşı erməni vəhşilikləri! (Faktlar Aygün Həsənoğlunun “Erməni sindromu” kitabından götürülmüşdür) . Dörd yaşlı qızıma sataşdılar. Sonra biz qadınları Xankəndində erməni ordusu olan yerə apardılar, lüt soyundurdular, hamımızı zorladılar, sonra yerə yıxıb sürüdülər. . 20 yaşlı bir qızın dediklərindən: Bizi Pircamal kəndində tövlədə saxlayırdılar. Ata-anamın gözü qarşısında məni, 15 yaşlı ortancıl bacımı və 9 yaşlı kiçik bacımı dəfələrlə zorladılar, papiros çəkib bədənimizdə söndürdülər. Yaşlılar, cavanlar növbəyə durub biz bacıları zorlayırdıar, saçlarımızdan tutub sürüyürdülər. . Məni Əsgəran milis şöbəsinə gətirdilər, orada uşaqlarımın gözləri qarşısında məni döyərək dəfələrlə zorladılar. . Damarıma iynə vurdular, özümdə deyildim, məni növbə ilə zorladıar, sonra itlə əlaqəyə girməyə məcbur etdilər. . Orada 13-14 yaşlı qızlarımızı gözümüzün qarşısında zorlayırdılar. Onların səsləri indiyədək qulağımdan getmir. . Əsirlikdə olan qadınların körpə uşaqlarını alır, gözlərimizin qarşısında göyə atıb avtomatın süngüsünə keçirirdilər. . Xankəndində uşaq bağçasında 12-13 yaşlarında qızları zorlayırdılar. Qızlardan birinin anası dözməyib özünü kəndirlə boğub öldürdü. . Bir qızı soyundurub lüt halda rəqs etdirmiş, sonra zorlamışdılar. Ertəsi gün həmin qız yabanı qarnına soxaraq özünü öldürdü. . 200-dən artıq uşaq, qoca və qadınlarla birlikdə Əsgəran rayonunun milis idarəsinin zirzəmisində saxlanılırdım. Hamımızı avtomat qundağı, təpik və yumruqla döyürdülər. Cavan qız-gəlinlərin başlarını divara vuraraq huşsuz halda sürüyüb aparırdılar. . Palatalardan birində 4-5 yaşında bir qızcığaz yatırdı, onun gözlərində müharibənin bütün dəhşətlərini, əzablarını gördüm. Onu zorlamışdılar... . Xankəndində erməni əsgərləri olan kazarmada 8 nəfər qızı, o cümlədən məni növbəyə qoyub zorladılar, sonra çılpaq vəziyyətdə dubinka ilə döydülər. Sonra bizi Əsgəran milis şöbəsinə apardılar, yenə də döyüb zorlamağa başladılar. . “Hələ də bu dəhşətdən özümə gələ bilmirəm.Ondan sonra həyat mənim üçün o qədər iyrənc görünür ki, yaşamaq istəmirəm!” Bunları deyən qızın yaraşıqlı sifətində cırmaq, zərbə yerləri aydın görünürdü. Ən dəhşətlisi gözlərindəki ifadə idi, adam bu baxışlara dözə bilmirdi... !!! Bütün bunlardan sonra erməniləri bağışlamaq olarmı?! Ermənilərlə dostluq, qardaşlıq etmək, münasibət qurmaq, mehriban və diplomatik danışıqlar aparmaq, bir yerdə kino çəkib, konsert vermək, bir məclisdə oturub şəkil çəkdirmək olarmı?! Yaxınlarımızın toy-məclislərində qol götürüb oynamaq, meydanlarda konsertlər, telekanallarda şoular düzəltmək, ümumiyyətlə, deyib-gülmək, şənlənmək olarmı?! Olmaz! Bir müddət gülməyi də yadırğamalıyıq! İnşallah, qalib gələndən, intiqamımızı alandan sonra namusumuzla bir yerdə gülüşümüzü də özümüzə qaytararıq! İndi isə yalnız intiqam haqda düşünməliyik! Düşmən qanı ilə alınacaq intiqama hazır olun! İntiqama başlayın!


KARADAĞ